Tiyatro ve Tragedya.
Tiyatronun genel ve özel tüm koşulları gözetildiğinde, düzelmez bir iç sızısı hep kalsa da, haftaya bir sanat haberi ile başlamak güzeldi. Hem de gösterinin Dünya Tiyatrolar Günü ile aynı günlerde gerçekleşmesi çifte mutluluk veriyordu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünün ortak sosyal projesi olan ve 223 Cezaevi, 180.000 tutuklu ve hükümlü, 200.000 personele ulaşması hedeflenen Turgay Tanülkü'nün yönettiği "Son Kuşlar" adlı tiyatro oyununun kentimizde de sahne alacağı bildiriliyordu. Oyunun Kırşehir E Tipi Cezaevinde ve Kırşehir Açık Cezaevinde sahnelenmesi planlanmıştı.
Tiyatronun kökeninde "tragedya" vardır ve Nietzsche "Tragedyanın Doğuşu" adlı eserinde, tiyatrodan operaya, şiirden edebiyata sanatı ve sanatçıyı irdeler. Ama 16 yıl sonra kitabını tekrar okuduğunda ilk kez o atılgan kitabın cesaret ettiği o göreve, "bilime sanatçının gözlüğüyle, ama sanata yaşamın gözlüğüyle bakmaya çalıştığını" ifade ettiği kitabına, hem övgüler yöneltir hem de yerden yere vurur onu. Şöyle der:
"Bugün bana uymayan bir kitap bu, -kötü yazılmış, hantal, eziyetli, aşırı imge delisi ve imgeleri karıştıran, duygusal, zaman zaman kadınsılığa varıncaya dek güzelleştirilmiş, temposu dengesiz, mantıksal arılığa isteksiz, kendinden çok emin ve bu yüzden kendini kanıtlamaktan muaf tutan, kanıtlamanın uygunluğuna karşı kuşkulu olduğunu, sırdaşlar için bir kitap olduğunu" vurgulayan bir kitaptır.
(Nietzche, Friedrich (2010), Tragedyanın Doğuşu, Çev. Mustafa Tüzel, İş Bankası Yay., İstanbul, s.4)
Bana da sorarsanız o denli okuması zordur ki, yazan Nietzche'dir diye gözlerinizi, algılarınızı kocaman açar okur, anlamları birbirine eklemeye, kavramları kaçırmamaya çalışırsınız. Özetle sanatın kökündeki bilgi ve duyguyu ele aldığı bu sarsıcı yapıtta, "Büyülenme, her türlü dram sanatının önkoşuludur." (s.53) der öncelikle.
Siz de zaten hissedersiniz, tiyatroda yanınızda nefes alıp veren tüm kalabalığa, salona girerken aklınıza takılan canınızı sıkan o sinir bozucu konuya karşın, içeride o bedenden sıyrılırsınız. Yalnızca sahnede bir karakter oluverir, orada korkar, mutlu olursunuz, 1.5 saat sonra perde inip kendinizle tekrar buluşuncaya kadar.
Nietzche tragedya ölürken, şiir sanatının da onunla birlikte yitip gittiğini ve sadece komedya'nın kaldığını söyler.
"Komedya, tragedyanın yozlaşmış biçimi yaşamaya devam etmiştir, son derece meşakkatli ve şiddetli ölümün bir anıtı olarak." (s. 68)
Bugün tiyatroya da sinemaya da bulaşmış bir kanserdir bu bence. Özellikle gençler, gülemedikleri hiçbir esere ilgi göstermemekteler. Duygu dünyaları ya sadece abartılı sahneli şiddet ögesi ya da fazla yalın ve estetiksiz bir gülmece olmadan canlanmıyor gibidir.
Bugün en çok izlenen filmler, en çok okunan romanlar ve şiir kitapları da bana hep bu soruyu sordurur: Sanatın büyüklüğü zamanlar arası ya da zamanlar üstü olmasıdır. Peki bugünün bu eserlerinde yarına kalacak ne vardır? Soruyu bir de Nietzche'ye sorduralım:
"Varoluş üzerine yayılan sanat ağı, din ya da bilim adı altında da olsa, hep daha sıkı ve daha narin örülecek midir, yoksa yazgısı, şimdi kendisine "bugün" diyen, dur durak bilmeyen barbarca dürtülerde ve baş dönmelerinde parça parça olmak mıdır?" (s.95)
Yine de evrensel olanın ayakta kalacağına inanır, biz de ona inanmayı seçiyoruz elbet. Çünkü onun sözcükleriyle,
"Sanat yalnızca doğal gerçekliğin taklit edilişi değil, doğal gerçekliğin özellikle metafizik bir ilavesidir, onun aşılması için onun yanına konulmuştur." (s.143)
Tiyatro sanatı, medya araçları tarafından en hırpalanan sanat olsa da hiç ölmeyeceğine inanıyor ve herkese sanatla esneyen, genişleyen, derinleşen ufuklar diliyorum.